03.11.2023

Akademi Başkanı Doç. Dr. Enver Osman KAAN'ın Müdürlüğümüzü Ziyareti

Akademi Başkanımız Doç. Dr. Enver Osman Kaan Hocanın 28.10.2023 tarihinde Erzurum Ömer Nasuhi Bilmen Dini Yüksek İhtisas Merkezi Ziyareti;

Akademi müdürümüz Doç.Dr.Zeki Koçak’ın takdimini müteakip Akademi Başkanımız, “Modern Meydan Okumalar Karşısında Duruşumuz” başlıklı sunumlarına geçtiler:

İnsan düşünen bir varlık. Bununla birlikte, düşüncesini fikre dönüştürebilmesi için ilim sahibi olması gerekiyor. İlmi çok yönlü elde ettikçe fikrini de o ölçüde geliştirip nefsinde yerleştiriyor. Aslında insanın hayatı, yaşadığı yerleri, kurumları geliştirmesi de buna bağlıdır. Bu açıdan “ilim ne kadar kaliteli ise fikir de bu oranda kaliteli olur” diyebiliriz. Tıpkı değirmentaşı metaforunda olduğu gibi. Bildiğiniz üzere değirmen arasındaki ürün ne kadar kaliteli olursa ortaya çıkan un da o kadar güzel ve kaliteli olur.

İnsanlık, tarih boyunca bu şekilde ilerlemiş, düşüncesini geliştirerek fikirlerini ortaya koymuştur. İlk insanlar primitif dönem denilen avcı-toplayıcı toplum olarak tanımlanır. Ardından çoban-çiftçi topluma geçildi. Bu aslında neolitik dönem olarak da adlandırılan, insanların yerleşik hayata geçişini ifade eder.

İnsanlık tarihinin altı bin yıl olduğu yönünde genel bir kanı vardır. Ancak arkeologlar, bilim adamları Göbeklitepe’nin tarihinin on iki bin yıla kadar vardığını söylüyorlar. Tabi burada kastedilen insanoğlunun yerleşik hayata geçişidir. Öte yandan bilim bize dünyada hayatın 300 bin yıldan bu yana var olduğunu belirtiyor. Şunu anlıyoruz; takriben 280 bin yıl boyunca, insanlar göçebe hayatı yaşamışlardır. Akabinde tarım toplumu olarak yerleşik hayata geçmişlerdir. 18.yy’da ise insanlık sanayi toplumuna geçmişlerdir. Günümüzde ise “dijital çağ”ı yaşıyoruz.

Dijital çağın en önemli özelliği bilginin hızlı bir şekilde transferidir. Bu çağı ortaya çıkaran ise bilgi toplumudur. Bizim açımızdan “bilgi”, varılması gereken bir hedeftir. Bilgi güçtür. İlk emri “ikra’” olan bir kitabın müminleriyiz. Burada kıraate vurgu vardır. Kıraat, tilavetten farklıdır. Kıraat akıl ile okumaktır, tilavet ise dil ile. Yaratılışı anlamak için aklı devreye koymak gerekir.

Batı, bilginin öneminin farkına vararak kendi bid’at ve hurafelerinden kurtuldular. Ancak bilgiyi modernizm ve post-modernizmin etkisi altında şekillendirdi. Modernizm, hadd-i zatında çağın araçlarını kullanmaktır. Post- modernizm de genel hatlarıyla aynı olmakla beraber aralarında şöyle bir nüans vardır: Modernizm, nesnel bilgiyi, post-modernizm ise öznel bilgiyi önceler.

Öte yandan modernizm, “doğru bilginin yegâne kaynağı akıldır” diyen rasyonalizm ve “doğru inanca ulaşmanın yegâne yolu madde ve dünyadır” diyen pozitivizm akımlarının üzerine inşa edilmiştir. Her iki akım da dini bilgi ve dini ahlakı kabul etmemektedir.

Batı ile birbirimizi anlamamamızın altında yatan sebep işte bu kod farklılığıdır. Müslüman toplumların yaşadığı zihinsel parçalanma, inanç alanındaki sorunlar biraz da buradan kaynaklanmaktadır. Elimizin altında bulunan telefon, bilgisayar vb. teknoloji aletlerinin içeriğinde bize ait olan bir ahlakî erdem yoktur.

Batı, bu çağın imkânları ile diğer çağlardan farklı olarak büyük kitlelere çok hızlı bir şekilde ulaşmaktadır. Bu gelişmelerin hepsinin arkasında kendisinin olduğunu kendi dışındaki toplumlara bir şekilde empoze etmiştir. Bunda başarılı da olmuştur açıkçası. Ancak durum böyle değildir. Zira insanlık tarihindeki gelişmeler, tüm toplumların birikimi ile ortaya çıkar. Örneğin bilgisayarın üzerine inşa edildiği “sıfır” Harezmî tarafından bulunmuştur. Daniel Defoe, ünlü romanı “Robinson Crusoe”yi yazarken İbn Tufeyl’in “Hay b. Yakzan” isimli eserinden etkilenmiştir. Aynı şekilde Dante “İlahi Komedya”da miraçnamelerden esinlenmiştir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bugünkü medeniyetin gelişiminde bizim âlimlerimizin de alın teri var. Ama onlar tüm bu gelişmelerin arkasında kendilerinin olduğu yalanını kabul ettirmişlerdir.

Batı, bu çağı modernizmin etkisi ile şekillendirerek toplumsal yaşamı rasyonelize etti. Akıl ve insanı hayatın merkezine koyarak bilimi yegâne hakikat kabul etti ve din devre dışı bırakıldı. Tabi dinden boşalan yeri ateizm, deizm, agnostizm vb. akınlar doldurdu. Sekülerizm topluma egemen olmaya başladı.

Hocamız, “Bu vasatta bize düşen nedir?” sorusunu sorarak konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

Birincisi: Yaptığımız her işi en güzel ve samimi bir şekilde yapmaya gayret etmeliyiz. İnsanımıza samimâne bir şekilde ulaşmalıyız. Bu açıdan donanımlı olmak gerekir. Donanımın sürekliliği de sahih dini bilgiyi kaynağında almak ile olur, kulaktan dolma bilgilerle değil. Bu bilgileri kaynağından alarak toplumun ihtiyacına göre sunmamız, yeni çalışmalar ortaya koymamız gerekir.

İbn Kayyim el-Cevzî bu yolculuğu üç aşamada özetliyor: “Rivayet, ilmi nesilden nesile aktarmak. Dirayet, aklı devreye sokarak ilmi güncellemek. Riayet ise elde edilen birikimi hayata taşımaktır.”

İkincisi: Sahih ve doğru bilgiyi aktarırken kullanacağımız dil ve üslup çok önemlidir. Sosyal mecralarda shorts ve reels türü videolar içerisinde en çok izlenenlerin, bilim, doğa, oyun vb. temalar altında ateizm, deizm gibi akımlar lehine sübliminal mesajlar veren videolar olduğunu görüyoruz. Diğer yandan dini videolarda ise yer yer itici üsluplara şahit olabiliyoruz. Bu açıdan dini insanlara aktarmada üslup hayati bir öneme sahiptir.

Burada Haccâc-ı Zâlim örneğini zikredebiliriz: Haccâc-ı Zalim bir gün Cuma namazı için mescide geliyor. Minberdeki hatip onu görünce, onu eleştirmeye ve üslubunu sertleştirmeye başlıyor. Namaz sonrasında Haccâc hatibe “Allah, senden daha faziletli olduğu muhakkak olan Mûsâ’yı (aleyhisselâm) benden daha zalim ve üstelik ehl-i küfürden olduğu muhakkak olan Firavun’a gönderirken dahi, O’na kavl-i leyyin emretmedi mi?” demiştir. Bu anlamda üsluba dikkat etmek gerekir.

Üçüncüsü: Yaptığımız iş hesabîliği değil hasbîliği gerektiren bir iştir. Rızâen li’llah yapılan bir ameldir. Elbette “habsu’n-nefs” yapmamız hasebiyle bir maaş alıyoruz. Ama esas almamız gereken husus Allah rızasıdır. Zira peygamber mesleğini icra ediyoruz.

Akademi başkanımız konuşmalarının ardından aday din görevlileri ile hasbihal ederek sunumlarını sonlandırdı.