21.02.2020

KONFERANS

20.02.2020 Perşembe günü Erzurum Ömer Nasuhi Bilmen Dini Yüksek İhtisas Merkezimizde Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurul Uzmanı Murat KALIÇ  “Modern Dünyada Değerlerimizle Var Olmak” konulu konferans verdi. Konferans Ömer Nasuhi Bilmen Dini Yüksek İhtisas Merkezi Müdürümüz Doç. Dr. Zeki KOÇAK hocamızın kısa bir konuşması ve Murat KALIÇ’ı takdimleriyle başladı.

Eğitim Merkezimizde görev yapan Eğitim Görevlileri hocalarımızın, İhtisas, Tashih-i Huruf ve hazırlayıcı eğitim gören meslektaşlarımızın da katıldığı konferansta Murat KALIÇ bey kendini kısaca tanıttıktan sonra konuşmasına şöyle başladı:

Bir konunun icâbi ve selbî ele alınmasının fayda ve zararlı olduğunu ifade ettikten sonra konunun sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi için geçmiş ve gelecek analizi yapılması gerektiğini vurguladı. Günümüzde insanın karşılaştığı en büyük sorunlardan bir tanesi gördüklerine inanan bir eksene girmesidir. Batının insanlığa lanse ettiği modernite, insanları kurtuluşa değil kaosa/kargaşaya sürüklemiştir. “Homo Homini Lupus Est İnsan insanın kurdudur” ve “İnsanlığın kıyametine 50 yıl kalmıştır” diyen Avrupa insanlığa umut değil kâbus olmuştur. Batı toplumu bu durumda iken, bir de İslam dünyasına bakmamız gerekmektedir. Bu değerlendirmeyi sağlıklı yapabilmek için değer kavramı üzerinden gitmekte fayda vardır.

İnsan, toplum ve devlet, değerleri ile vardır. Değerlerine sahip olan bir toplumu (devleti) hiçbir şey yıkamaz. İslam tarihinde en önemli değer imandır. Bunu Mekke döneminde bireyi inşâ eden tevhid ilkesi üzerine çokça durulmasından anlıyoruz. Medine’de ise toplumu inşâ eden vahdet prensibine çokça vurgu yapıldığını ve bu toplumun ictimâî ve iktisâdî bir reform oluşturduğunu görmekteyiz.

Toplumların analizi hususunda İbn Haldun: Bir toplum beş devreyi tamamlamak zorundadır.

 

  1. Zafer Dönemi,
  2. İstibdâd Dönemi,
  3. Ferağ Dönemi,
  4. Musâlebet Dönemi,
  5. Tebzîr Dönemi.

 

 Değerler sisteminde ilk sırayı iman (takva) oluşturur. Efendimize hitaben gelen “يا أيها النبي اتق الله” ifadesi Razi’ye göre “Sana beni unutturacak her şeyden sakınman takvadır” şeklinde anlaşılmıştır. Asr-ı saadette insanın Allah ile olan irtibatı böyle iken günümüzde böyle bir husustan söz edemeyiz. Takvayı besleyen ma’rifetullah, mehâfetüllah ve zikrullah insandaki cesareti ortaya çıkarır. Cesaret ise bu dönemin yitik vasfıdır. Belki de bu değerli vasfın önünde en büyük engel dünyevileşmedir. Bu dönemin insanının özellikle de din adamlarının en büyük sorunu konfor arayışıdır.

Kâinatta yaratılan her şeyin insanın hizmetine sunulmasına rağmen, İnsan bu konumunu unutmuş ve maddenin muavini olmuştur. Var oluşsal açıdan insan kendini nerde konumlandıracağını bilememesidir. Fıtrattaki bozulma, kulluk bilinci ve hakkıyla ibadet etme kaybettiğimiz değerlerden bazılarıdır. Bunun neticesi olarak dış güdümlü dindarlık sorunu ile yüzleşmekteyiz.

Kaybettiğimiz değerlerden bir tanesi de ilim/bilgidir. Bilgi içselleştirilmeli ve İslami ilimler sosyal bilimlerle desteklenmelidir.

Diğer bir sorunumuz ise ahlak travmasıdır. Aslında iman ahlakı, ahlak da toplumu, toplum ise hukuk toplumunu oluşturur. Aslında insan kendini ontoloji, epistemoloji, ahlak, hukuk ve estetik değerler karşısında nereye konumlandırdığı ve bunların fıtrata uygunluğu ve estetiğin ihsan kavramı ile doğrudan bir irtibatı vardır; diyerek sözlerini tamamladı.