05.03.2019

KONFERANS

KONFERANS

            Başkanlığımızca planlanan ve ihtisas eğitiminin etkinlik ve verimliliğini artırmak amacıyla "Bilgi ve Tecrübe Paylaşımı Programı" kapsamında Diyanet İşleri Uzmanı Mustafa IRMAKLI tarafından verilen “İslam Medeniyetinin Temel Dinamikleri ve Gelecek Tasavvuru” konulu konferans, eğitim görevlileri ve ihtisas kursiyerlerinin tamamının katılımıyla Müdürlüğümüz Konferans Salonunda 27 Şubat 2019 Çarşamba günü gerçekleştirilmiştir.

Irmaklı, konuşmalarında şu hususlara temas etmiştir:

        Miladın 7. Asrında Kur’an’ın nüzulüyle beraber, sosyal, iktisadi, siyasal, kültürel, ahlakî, hukuki vb açılardan tarihin en büyük değişimi ve dönüşümü yaşanmış; çeyrek asır gibi kısa bir zamanda, cahiliye toplumu asrısaadete, kabile toplumu güçlü bir devlete, bedevi bir topluluk medeni bir millete dönüşmüştür.

İslam’ın hayatı inşasının üç boyutu vardır. Bireysel açıdan insanın iman, güzel ahlak ve salih amel ekseninde yeniden inşasıdır. Mekke Dönemi bu manada bir karakter inşasıdır. Sosyal açıdan hukuk ve adalet ile toplumun inşasıdır. Medine dönemi bunun açık örneğidir. Evrensel açıdan ise yeryüzünün maruf ekseninde imar ve inşasıdır. İslam medeniyetin ana gayesidir. Bu ideal ile bir asırlık bir zamanda İspanya’dan Orta Asya’ya bütün yeryüzüne ulaşan İslam medeniyetinin asırlar boyunca varlığını devam ettirmesinin önemli sebepleri vardır. Öncelikle Müslümanlar gittikleri yere güven, huzur, onur ve insanca yaşama teminatı götürdükleri için diğer toplumlar tarafından kolayca sahiplenilmiştir. Müslümanlar kısa sürede önemli ilmi eserler ortaya koymuşlar, kadim kültürlerle yüzleşmekten çekinmemişler ve karşılaştıkları birikimi İslam potasında eriterek düşünce dünyalarını zenginleştirmişlerdir. İlmin bizatihi kendisini muhterem kabul ederek İslami olan/olmayan ayrımı yapmadan, tıptan matematiğe, fizikten ilahiyata bütün alanlarda büyük eserler vererek yedinci yüzyıldan on beşinci asra kadar insanlığın öncüsü olmuşlardır.

     Bir düşünceyi, medeniyeti anlamak için ontolojik, epistemolojik, etik, estetik ve hukuki perspektif ile değerlendirmek gerekir.

18. yüzyıldan itibaren batı merkezli bir hareket ile varlığın aşkın boyutunu yok sayan, metafiziği öteleyen bir yaklaşım bütün yeryüzünü etkilemiştir. İslam coğrafyası önce fiili, ardından kültürel ve iktisadi emperyalizme maruz kalmıştır. 20. yüzyılın başlarında esaret, cehalet, yoksulluk, dağınıklık gibi devasa sorunlarla karşı karşıya kalan İslam toplumlarında yeniden toparlanma adına farklı çalışmalar, hareketler ortaya çıkmıştır. Ancak İslam’ın bireysel, sosyal ve evrensel inşa misyonunu kendi medeniyet birikimi ve çağın gerçeklikleri ışığında ele almakta zorlanılmıştır. Daha üzücü olanı, Müslümanlar fiilen dünya sahnesinden çekildikten sonra zihnen ve ideal boyutunda da tarihten çekilmişlerdir.  Geleneksel anlayış İslam’ı tarihin eski dönemlerine çekmek gibi bir imkânsızlığın peşine düşerken, reformistler İslam’a ait olmayan bir gelecek tasarlama talihsizliğine saplanmışlardır.