11.04.2019

KONFERANS

KONFERANS

             Başkanlığımızca, “İhtisas Konferansları” kapsamında İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Uluslararası İslam ve Din Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet YÜCEL tarafından verilen “Müsteşrikler ve Hadis” konulu konferans, eğitim görevlileri, ihtisas ve tashih-i huruf kursiyerlerinin katılımıyla Müdürlüğümüz Konferans Salonunda 10 Nisan 2019 Çarşamba günü gerçekleştirilmiştir.

         Yücel, konuşmalarında şu hususlara değinmiştir:

        Hulefa-i Raşidin, Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde İslam coğrafyası genişledi. Tercüme faaliyetlerinin de yapıldığı hicri ikinci asırda diğer din mensuplarının kullandığı malzeme ile dini anlatma çabaları görülür. Beytü’l-Hikme bu işin merkezinde yer alır. Bu süreçte İslami ilimlerde bulunmayan onlarca kavram kullanılmaya başlamıştır. Bu konuda hicri üçüncü asırda reddiyelerin yapıldığına şahit oluyoruz. O dönemlerde yapılan değerlendirmeler gayet tarafsız ve objektif iken günümüzde polemikten ibaret olduğuna şahit oluyoruz. İslam’la ilgili kitap yazan ilk müsteşrik aynı zamanda kendisi bir kilise papazı olan Yuhanna ed-Dımeşki’dir. Yazdığı eser, İslam’a ve Hz. Peygambere hakaretler içerir.

       Son iki yüz yıldır batıda hadisle ilgili yapılan çalışmalardan haberimiz yoktur. Medeniyetimizle ilgili oryantalist çalışmalardan haberdar olmalıyız. Batıda İngilizce başta olmak üzere altı farklı dilde iki binden fazla çalışma yapılmış. Bu sahada 700 den fazla oryantalist çalışma yapmış. Son bir buçuk asırda Müslümanlar kadar yapılan çalışma var desek mübalağa yapmış olmayız. Oryantalist hadis anlayışının kurucusu diyebileceğimiz üç temel isim dikkat çekmektedir. Bunlardan en önemlisi Goldziher’dir.

         Müslümanlarla oryantalistler arasında hadis anlayışı farkı nedir?

       Biz, Hz. Peygamberle ilgili ve ona nispet edilen her bilgiye, amel etmesek bile hadis deriz. Sadece Hz. Peygamber dönemi ile de sınırlı değildir. Oryantalistler ise 1970 yılına kadar hadis terimi karşılığında tradition kelimesini kullanmışlardır. Bu terim ‘dini gelenek’ anlamında olup, bizim anladığımız hadis kavramını karşılamamaktadır. 1970 yılından sonra oryantalistler İslam âlimleri tarafından eleştirilmeye başlanınca, uydurma metin yerine hadis tabirini kullanmışlarsa da, bizim hadis anlayışımıza uygun değildir. Hadis deyince Peygamberle ilgisiz ve Peygamber sonrası bilgiler anlaşılır. Bu aşamada bizimle onlar arasında kavram farklılığı vardır.

       Hıristiyanlık bir gelenek dinidir. Hz. İsa, bu geleneği başlatan Tanrı, geleneğin kaynağı da Havariler ve Kilisedir. İncil, Hz. İsa sonrası kilise mensupları tarafından yazılan bir metindir. Vahiy, Hz. İsa’nın kendisidir. Dolayısıyla Hıristiyanlıkta ihtilaflar İncil yazarlarından kaynaklanmaktadır. Son kaynak hala devam eden kilisedir.

      Bir diğer aşama hadislerin Peygambere ait olup olmadığını araştırma mevzuudur ki bu sıhhat araştırması ve nasıl amel ederiz konusudur. Oryantalistlerin iddiasına göre hadisler Peygambere ait değildir. Öyleyse niye ilgileniyorlar? Çünkü geleneği tarihlendirmişler, gelenek de Peygamber sonrasıdır. Hadislerin ortaya atılış tarihleridir. Bu aşamada da bizimle onlar arasında amaç farklılığı bulunmaktadır.

 Oryantalistler dört esas tespit etmişlerdir:

1. Metin esaslı tenkit

2. İsnat esaslı tenkit

3. Kaynak esaslı tenkit

4. Bunların meczedilmesi

Onların iddia ettiği gibi raviler hadis uydurdu diyebilmemiz için o dönemden şahit getirmemiz gerekir. Hâlbuki şahit getiremiyorlar.

          Hadislerin delil olmasında bizim ekollerde herhangi bir ihtilaf yoktur. Metin üzerinden hadisin tarih ve sıhhatini tespite kalkarsanız sağlıklı netice alamazsınız. İsnat metinle birlikte değerlendirilmelidir. İsnat tenkidi de en az metin tenkidi kadar risklidir. Oryantalistler hadisleri tek açıdan değerlendirmektedir. Goldziher mantığı ile bakılırsa sadece hadis değil birçok ayetin de uydurma olduğu ortaya çıkar.

         Oryantalistler isnatla ilgili yöntem geliştirerek buna İslam araştırması dediler. İsnatların kendilerinden yayıldığı şahıslara da ‘müşterek ravi’ dediler. Tarihi tespit, müşterek raviyi tespittir. Dolayısı ile o noktadaki şahıs kimse, metni de isnadı da uyduran odur dediler. Bu da tebe-i tabiin dönemine denk gelir. Bilginin kendisinden yayıldığı kişiyi uydurmacı olarak nitelediler. Tam aksine bu, o kimsenin uydurmacı olduğunu değil güvenilirliğini ortaya koyar. İmam Malik, Süfyan-ı Sevri, ez-Zühri vb. en güvenilir raviler, onlara göre müşterek ravidir. Oryantalizmde kurulan sistem gereği metin ve isnat, uydurmadır. Hâlbuki sahabilerden 52, tabiinden 99 isim hadis yazmıştır. Tebe-i tabiinden de hemen hemen hadis yazmayan yoktur.

         Ayrıca bizim geleneğimiz hıfz geleneğidir. Yazı hıfzı desteklemiştir. İlk beş asırda âlimler kitap olmasına rağmen kitabı değil, hıfzı esas almışlardır. Metinlerin çoğu harekesiz olduğu için hata ve ihtilaf ihtimali söz konusudur.

        Hadis, isnat ve metindir. Metinin değişmediği halde ravilerin değişikliğinden dolayı hadis sayısı artmıştır. Rakamlar metinle değil isnatla ilgilidir. Çünkü bir hadisin metni aynı olsa da her ravi farkı o hadisin ayrı bir hadis olduğunu ifade eder. Dolayısıyla bizim bildiğimiz bir hadis, dört yüze kadar çıkabilir.

           Netice itibariyle oryantalistler, İncil’in İsa için kullandığı yöntemle isnadı inkâr ederek metin üzerinden bugünden geriye doğru değerlendirmişler ve bir hadis tarihi inşa etmişlerdir. Bize göre hadis, geçmişten günümüze isnat ilmidir. Bunun da başka hiçbir ilimde ve dinde eşi benzeri yoktur.