07.03.2019

KONFERANS

KONFERANS

Bilgi ve tecrübe paylaşımı kapsamında Din İşleri Yüksek Kurulu emekli Üyesi ve sabık Erzurum Müftüsü Yaşar İŞCAN Hoca tarafından verilen “Kayıplarımız Ayıplarımız” konulu konferans, İhtisas ve tashih-i huruf kursiyerlerinin katılımıyla Müdürlüğümüz Konferans Salonunda 06 Mart 2019 Çarşamba günü gerçekleştirilmiştir.

Hayırlı hizmetler yapma temennisi ile sohbetine başlayan İşcan, konuşmalarında şu hususlara değinmiştir:

“Ehli ile söyleş, kelamı hakkı inkâr eylemez,

Dört kitabı tefsir eylesen cahile kâr eylemez.”

Başta Hz. Ömer olmak üzere büyükler kendilerini hep eleştirmişler. Eleştirmeyenden fazilet beklenmez.

“Çeşm-i insaf gibi kâmile mizan olmaz,

Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.”

Her ayıp bir kaybın sonucudur. Her kaybın neticesi bir ayıptır. Mesela ihlas yoksa karşınıza riya çıkar. Peygamberimiz: “Vücutta bir et parçası vardır, o düzgün olursa beden de düzgün olur; bozuk olursa beden de bozuk olur” buyuruyor. Siz de toplumun ve milletin kalbisiniz. Salahınız milletin salahı, fesadınız ise milletin fesadı olacaktır.

İlim ehli edebi terk ederse, cahil sünneti terk eder. İlim sahibi sünneti terk ederse alt tabaka vacibi terk eder. Vacibi terk ederse alttakiler farzı terk eder hale gelir. Farz da terk edilirse artık bıçak kemiğe dayanır, Allah muhafaza iman gider, küfür gelir. Öyleyse nafileyi bile kulak ardı etmeyin! Efa’li mükellefin farz, vacip ile başlar. İlim ehli mendup ve müstahaptan başlamalı.

Âlimler hidayeti, hakka giden yolu gösterirler, arifler ise hak ile buluştururlar. Âlim olmak yetmez, arif de olacaksınız. Eskiler ‘ilim-irfan sahibi’ tabirini kullanırlardı. Arifler bahar mevsimine benzer, çiçekler, böcekler, güller, sümbüller, bir de bakarsın hava karardı, yağmur yağdı, fırtına çıktı. Yani içi bahar ama dışı şimşek çakar. İçi cennet, dışı nar olur. Şairin dediği gibidir:

“Ârife bir vakt olur ki gül-gülistân gösterir,

Vakt olur ki içi cennet dışı zarf-ı nâr olur.” 

Bazısı anlatmak için, bazısı da anlamak ve hissetmek için okur. Böylece milletin mürşidi olurlar. Kişinin ilmi var zühdü yoksa bu durum onun Allah’tan uzaklaşmasından başka bir işe yaramaz. Bu da kayıptır. Yani züht kayıp bu’d ise ayıbımızdır.

“Tasavvuf yâr olup bâr olmamaktır. Gül-i gülzâr olup hâr olmamaktır.”

Yani tasavvuf insanlara yük olmak değil dost olmaktır. Gül bahçesinin dikeni olmak değil gülü olmaktır. Kimseye yük olmayacaksınız. Tasavvuf şeriatta istikamettir.

İlimsiz marifet olmaz. Çünkü ilim, marifetin mebdeidir. İlimsiz marifet muhal, marifetsiz ilim de vebaldir.

Beyazıt-ı Bestami’ye ‘Allah’a giden yol nasıldır?’ Diye soran birisine şöyle cevap verir: ‘Allah’a giden yol kolaydır. Yeter ki sen yoldan çekil. Göreceksin ki yol açıktır.’ Yani egoyu ve benliği kov! Vuslat için sen, seni dışla ki vasıl-ı ilallah olasın. Kendini beğendiren ve satan olma!

Sohbetlerde gönülden gönle değil, ağızdan kulağa konuşuyoruz. İbrahim Ethem’e sorarlar ki: ‘Allah ile ilişkin nasıl?’ Şöyle der: ‘Dinimizden parça koparıp dünyamızı yamıyoruz. Neticede dünyanın yırtığı bitmiyor ama ahirette de yamayacak parça kalmıyor.’

“Yamadık dünyamızı yırtarak dinimizden,

Dünya da gitti ahirette gitti elimizden.”

Ahiret görevim var deyip dünyayı ertelemek ve ahireti öncelemek babayiğitliktir. Şibli’ye soruldu: ‘Zekât kaçta kaç?’ ‘Sizin için mi benim için mi?’ Dedi. ‘Eğer sana göre ise kırkta bir, bana göre ise kırkta kırktır’ cevabını verdi. ‘Kimin mezhebine göre?’ diye sorulduğunda. ‘Ebubekir (ra)’in mezhebine göre’ diye cevap vermiştir.

Dünya işinden kimse bir düğüm çözememiş, çözerim diyen de bir düğüm atmış. Rüzgâr, Süleyman (as)’a şöyle diyor: “Muradınca esse de rüzgâra itimat etme!”

Şeriat önceden hal idi, sonradan kâl oldu. Hal de kâl de gitti, hayal kaldı. Hayal de artık kalmadı artık hilekârlık kaldı.

الاسلام ترك التجمل واحتمال التحمل İslam, fiyaka değildir. Allah’ın kuluna yüklediği sorumlulukları yüklenmektir. Şah-ı Nakşibendi Hazretleri der ki: Hakka vüsulün 12 usulü vardır. Hulasası, kıllet-i taam, kıllet-i menam ve kıllet-i kelamdır. On iki usul ise şunlardır:

1. Nefy-i Vücud: Nefsinize pay ayırmayacaksınız.

2. Bezl-i Mevcut: Mevcudunuz neyse, mal mı, ilim mi onları sarf edeceksiniz.

3. Terk-i Suret: Cübbe atlastan ama içi boş, Hafız Şirazi der ki “pazara çıkarsan yarım arpa bile etmez.”

4. Amel be azimet: Azimet yolunu tut, ruhsatı bırak! İbadeti baştan savma yapma! En iyisini yap! İlk sünnet farza hazırlıktır, son sünnet ise farzı ikmal ve tamirdir.

5. Hûş der dem: Her nefes alış verişte uyanık bulunmak, gaflette olmamaktır. Nefesini akıllıca al! Bir nefeste iki şükür borcumuz var.

6. Nazar ber kadem: Ayağının üzerine bak! Mütevazı ol! Burnun havada olmasın.

7. Sefer der vatan: Asıl vatan ahirete hazırlık yap! Nasibin ahlak, ilim, irfan, fazilet, helal kazanç, en sonunda dokuz arşın bez. ولا تنس نصيبك من الدنيا ayetinden maksat da bunlardır.

8. Halvet der encümen: Halkın arasında iken Cenab-ı Hakk ile beraber olmaktır. Kesrette vahdet. Toplumda bulun, hizmet ver ama değerlerini kendin için sakla. İbrahim Hakkı merhum: “Kulak sada ile gönül Huda ile ayak yürümekte, gönül zikretmekte, beden post ile naim, gönül dost ile kaim” der.

9. İctinab ani’l-bid’a: Dinden olmayanları at! Din tevkifidir.

10. İktida bi’s-sünne: Sünnete uy!

11. Zikr-i müdam: Cuma suresinde Allah (cc): Namaz kılındı mı artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasip arayın. Buyuruyor. Vazife bitti mi? Hayır. واذكروا الله كثيرا “Allah’ı daima çok anın” buyuruyor. Yani her hal ve şartta Allah’ı unutma!

12. Teveccühü tam: Sağa sola dönme, kıbleden şaşma! Kendini Kâbe’de hissedecek ve hayat standardını ona göre belirleyeceksin.

İlmin, malın, amelin, nefsin tuğyanı vardır. Tefahur, ilmin afetidir. ان الله لايحب كل مختال فخور elbiseyle öğünmenin anlamı yok. İmal eden başka, diken başka, satan başka… Neyin var?

Malın tuğyanı cimriliktir. Nefsin tuğyanı arzularına ram olmak, şehevata esir olmaktır.

Öyleyse değerinizi dünya için değil yalnız ahiret için harcayın.

Rasulullah’a sevdalı, sevgilinin hasretiyle harap olan gönlünde beklemeye artık tahammülü kalmadığını söyleyerek kervancıdan kervanı, sevgilinin bulunduğu mahalleye çekip götürmesini istiyor ve şöyle diyor:

“Ey sârban zimâmı çek semt-i kûy-i yâre,

Vîrâne dilde zîrâ yer kalmadı karâre.

Bîm-i zalâm-ı şebden olma sakın inankeş,

Âh-ı şerâre-bârm hâcet komaz nehâre.”  (Şeyhülislâm Çelebizâde İsmail Âsim)